31 people found this review helpful
3
Recommended
0.0 hrs last two weeks / 117.4 hrs on record
Posted: 29 Dec, 2019 @ 3:38pm
Updated: 28 Jun @ 1:57pm

Yine sıradan bir gündü, sabah erken kalkmıştım. Kampta yapılacak çok iş vardı, ortam biraz gergindi. Kimse işin ucundan tutmuyor, herkes birbirine yıkma peşindeydi. Sorumluluk sahibi biri olarak ve adıma, Arthur Morgan'a yakışacak şekilde davranma amacıyla her türlü işi sırtlamaya çalışıyordum. Zira Arthur ismi, "Ayı kadar güçlü" anlamına gelmekteydi. Kaptım baltamı ve ilk iş olarak ısınma ve yemek hazırlama için kullandığımız odunları kırdım. Daha sonra, kampın su ihtiyacını karşılamak için kova kova temiz su taşıdım. Aşçı başına erzak gerekiyordu, ona gerekli erzakları çuval çuval taşıdım ki doyurulması gereken çok fazla insan vardı kampta. Sağ olsun bana yolluk da hazırlardı her seferinde, daha da güçlü olurdum onun lezzetli yemekleriyle. Göç ederken en büyük yoldaşımız olan atlarımızı da unutmadım tabii, onların yemlerini ve sularını da taşıdım.

Kamptaki tüm işlerimi bitirince, biraz bu gergin havadan kaçıp huzur bulmak istedim. Bembeyaz görünüşünün aksine bir gölgeden bile daha hızlı hareket eden can dostum Gölge Yele'ye atladım ve onunla gidebildiğimiz kadar gittik. Yılın bu zamanında, hava o kadar güzeldi ki hiç durmadan 7 saat yolculuk yapmıştık. Yer yüzü altımdan kayıp gidiyor, bastığım her yer benimdi adeta. Özgürlüğün en güzel hissi buydu. Hava kararmadan kısa bir mola verip yolculuğuma hava kararana kadar tekrar devam etmek istedim. Mola için aşçı başının koyduğu yiyecekleri çıkartırken art arda silah sesi duymaya başladım. Buralarda silah sesleri çok olurdu, alışıktım ama yine de tedbirli olmakta fayda vardı. Aslında tek bir silah sesiydi, muhtemelen tek bir kişiydi fakat ardı ardına ateş ediyordu. Sesi takip ederek ateş eden kişiyi buldum.

İspanyol şivesiyle yabancı bir silahşor beni selamladı. Dostça bir yarışmayla ilgilenip ilgilenemeyeceğimi sordu. Heyecanlanmıştım, her türlü rekabeti severim çünkü. Yabancı devam etti, tüm bu yolu Meksika'dan, gerçek bir Amerikan Silahşoru bulup onunla rekabet için geldiğini söyledi, benim onlardan biri olup olmadığımı sordu. Ağzımın sağ tarafıyla gülümsedim ve "Ben mi? Gerçek bir silahşor mü? Bakalım öyle miymişim." diye hafif egoistçe ama kendimden oldukça emin bir şekilde cevap verdim. Zira anamı emmeyi bıraktığımdan beri silahlarla yatıp silahlarla kalkardım.

Yarışma şu şekildeydi. İleriye küçüklü büyüklü şişeler dizilmiş ve en çok şişeyi vuran kazanacaktı. O elinde tüfek ile kendine silahşor diyordu ama ben Gerçek bir Amerikan Silahşoru olarak altıpatlarımı hemen çektim ve ondan daha hızlı bir şekilde daha fazla şişeyi vurdum. Çok uzak diyarların birinde, Yenilen pehlivan güreşe doymazmış, diye bir söz vardır, Meksikalı yabancı ise bu sözü doğrulayacak şekilde, hadi bahisleri artıralım ve daha düzgün bir şeyler vuralım dedi. 10 papele bahse girdik, havada uçan kuş sürüsünden en fazla kuşu vuran bahsi kazanırdı. Keskin gözlerimle ölümcül bir şekilde gözüme kestirdiğim kuşları, altıpatlarımı çekip vurmam bir oldu. Meksikalı yabancı önce şaşırdı, sonra üzüldü. 10 dolarımı havalı bir yüz ifadesiyle aldım. Yabancı, atına atlayıp yavaş yavaş boynu bükük bir şekilde giderken, küstahça bir şekilde "Bugün gününde değildin" dedim. Daha çok antrenman yapması gerektiğini, bir sonraki sefere beni yeneceğini söyledi ve uzaklaştı. Kazandığım 10 dolar, harcadığım mermi ve barutu karşılamazdı, ama egom tatmin olmuştu ve günüm artık daha güzeldi.

Gölge Yele'ye atladım ve hava kararana kadar dört nala sürdüm. Güneş batarken tepelerin ardından, 2 atlı adam, atlıların birinin arkasında bağlı bir adam son sürat hızla ilerliyordu. Bağlı adam imdat çığlıklarıyla kendini parçalıyordu. Yaklaştım ve ne olduğunu sordum, başına ödül konmuş bir suçluymuş ve o iki kişi de ödül avcısıymış. Ödül demek, para demek. Atın üzerindeyken hemen çektim silahımı vurdum ikisini de. Bağlı adam o sırada attan düştü, indim ve ona doğru yöneldim. Onu kurtaracağımı sanmıştı, teşekkür ediyordu sürekli. Aldım omzuma ve atıma yükledim. Sonra sövmeye başladı ibne herif. Ata bindim, bir tane kafasına geçirdim ve sesi kesildi. En yakın kasabaya gittim ve şerife teslim ettim, iyi para verdi. Kasabada güzel bir gece geçirmek için iyi bir para kazanmıştım. Mekânda bir şeyler içtikten sonra otelime geçtim, banyoya girdim. Banyoda beni yıkaması ve rahatlatması için ekstra hizmetten de yararlanmıştım. :) Sonra odama geçtim ve güzel bir uyku çektim.

Sabah olunca Gölge Yele ile yine çıktık uzunca yollara. Hiç keşfedilmemiş yerlere gidecektik, 1 günde bile tüm sinir stresim gitmişti. Benim en az 1 hafta uzak kalmam lazımdı o stres küpü kamptan. Gece gündüz yolculuk ede ede 4 gün geçirdim. Yeni yerler gördüm, yeni insanlar tanıdım. 4 gün 4 hafta gibi geçmişti. Oldukça yorucu, yoğundu. 5. gün sabahında yine yola çıkmıştım ve silah sesi duydum yine, yaklaştıkça bir adamın kendi kendine bağırışını da işitmeye başladım. Sesi tanıdıktı. İspanyol şivesinden hatırladım bunu, Meksikalı çakma silahşor yine karşımdaydı. Rövanş istedi. Kendini eğittiğini söyledi. Güldüm. Yine kapıştık, yine yenildi. Bir türlü tatmin olmuyordu. Belki de beni yaşımdan dolayı küçük görmüştü ama ikidir yenilince iyice hırs yaptı. Bir dahaki sefere, dedi. Bir dahaki sefere... O bir dahaki sefere ne zaman karşılaşacağımızı merak bile etmeden, Gölge Yele ile tekrar yola çıktık, kampa dönme vaktimiz gelmişti ve yolumuz uzundu...




Gelmiş geçmiş en iyi oyundur benim için. Öyle ki, daha iyisini ancak Rockstar Games yapabilir diye düşünüyorum. Bu daha iyisinin kesinlikle GTA VI olamayacağını, ancak ve ancak Red Dead Redemption 3 olabileceğini söyleyebilirim; tabii Rockstar Games yapabilirse.

Oyun, oyundan ziyade adeta bir vahşi batı simülatörü. Oyundaki dünyanın her bir milimetresi tutkuyla tasarlanmış, en ufak detaylar bile düşünülmüş. Klasik bir hikâyesi olsa da, o hikâyeyi sunuş şekli, o hikâyenin yazılış şekli, karakterlerin gelişimi ve bunu yaşayarak hissetmenizi sağlaması muazzam bir sanat örneğidir. Müzikleriyle ve seslendirmeleriyle de mükemmel. Görselliğine diyecek bir şey zaten yok. Bu oyun Steam'de çıkış yaptığında final haftamdı, o final haftasında sınavlara uyumadan giderdim. Derslerime çalışır, uykuya ayıracağım vakti RDR 2'yi oynamaya ayırırdım. Concerta, Ritalin ve kahvenin dibine vurmuştum, finallerden güzel notlar almış ve final haftam bitmeden RDR 2'yi bitirmiştim...

Demiştim ya size, oyun âdeta bir simülasyon. En ufak bir detay bile düşünülmüş. Karşılaştığınız her NPC aslında size yaşıyormuş hissini veriyor. Çok fazla yan görev var, yan görevlerin de altında yan görev sayılabilecek ekstra görevler de bolca bulunuyor. Bunun dışında öyle sıradan olaylarla da karşılaşıp o olaylara müdahil olup vahşi batı dünyasını sonuna kadar yaşıyorsunuz. Bir oyuna $59.99 dolar verilecekse, sonuna kadar hak edecek oyun bu oyundur.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
9 Comments
MONTENEGRO 28 Jun @ 6:00pm 
hafızamı sildirip tekrar oynamak istiyorum :)
Gökhan 28 Jun @ 2:55pm 
Teşekkür ederim. Aslında orijinal inceleme bu değil fakat buna benzer bir şeydi. Aynı zamanda ben de benzer şekilde bol bol ekran görüntüsü almıştım. 500'e yakın ekran görüntüsü olmuştur. Ama bir ara hesabımdaki tüm incelemeleri ve ekran görüntülerini silmiştim, o ara gitti. :)
Sillage 28 Jun @ 2:49pm 
İlk oynadığımda "adamlar ne oyun yapmış " deyip uçan kuşu bile ss aldım . Eline sağlık güzel inceleme :)
Gökhan 28 Jun @ 2:13pm 
Teşekkürler. :)
Draciel 28 Jun @ 2:12pm 
Eline sağlık
Gökhan 28 Jun @ 2:04pm 
Teşekkür ederim. :)
Ashoka 28 Jun @ 2:02pm 
güzel inceleme olmuş :luv:
Gökhan 23 Nov, 2020 @ 3:07am 
Teşekkürler, beğenmene sevindim. :) Beğenmen yeterli.
Anton 23 Nov, 2020 @ 3:06am 
Hikaye gibi yazmışsın güzel olmuş, eğer ki yeterince bakiyem olsaydı sana ödül alırdım.