DARK SOULS™ II

DARK SOULS™ II

Not enough ratings
Bir DS 2 Oyuncusunun Kabus Defteri
By Marlegor Ringstone
Not : Bu bir rehberden ziyade, daha çok masum bir zavallının ağlama duvarıdır. Bilgi almak için değil vakit geçirmek için okumanızı şiddetle tavsiye ederiz, saygıdeğer SoulsBorne kazazedeleri...
2
   
Award
Favorite
Favorited
Unfavorite
GÜN 1


Onunla ilk karşılaşmamı yapana kadar Dragon Shrine’ın altını üstüne getirdim. “ Dragon Egg “ diye bir şey ele geçirdim Dark Spirit’lerin biri ile yaptığım zorlu bir savaşın ardından. Hala ne olduğundan emin değilim, internetin çok sevgili DS 2 rehberleri, sana sadece item’ı bulmanda yardım ediyor, onunla ne yapacağında değil. Sanırsam ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyecem. Ancak onun haricinde bölgede yaptığım tüm arama ve tarama çalışmalarına rağmen Shrine’ın girişi haricinde herhangi bir bölgede Bonfire izine rastlamadım. Bu da saygıdeğer alan boss’una ulaşma yolunu katlanılmaz hale getirdi, çünkü adamı 3 ( Hadi bilemediniz 4 ) vuruşta alabilen düşmanlar ile kaynıyor bölge. Yanılmıyorsam toplamda 14 taneler. Bunların ikisi ile sadece 1 kere karşılaşsam yeterli, çünkü Estus Flask’lerin hepsinin güçlendirmesini yaptım, hatta bir tane fazladan Estus Flask Shard’ım da var ama Majula’daki abla daha fazla geliştirmeme izin vermiyor. Can tamlamada bir sıkıntı yok yani. Yine de alan boss’una ulaşmam için 12 tanesi ile yüzleşmem gerekmesi gibi bir durum da var ve o kadar kanser edici saldırı pattern’larına sahipler ki bir süre sonra onlarla savaşmayı bırakıp direkt boss abinin yanına gitmeye çalıştım. 3. denememde başardım sanırsam. Tabi kendisi ile biraz konuştuk ilk başta, sonra bana bi tür anahtar verdi, falan filan… Amaaan neyse, gel buraya dedim, senin alevin bana sökmez koçum. Yani… söküyormuş… Hem de güzel söküyormuş valla… Temsili olmayan anlamda tek attıktan sonra elemanın ismini nihayet öğrendim : Ancient Dragon…
GÜN 2


Tek atmasının üstünden geçen şaşkınlığı hala atlatabilmiş değilim. Bu zamana kadar kastığım her şeyin boşuna olduğunu hissettim. Tüm reflekslerimin, build’imin, yeteneklerimin bu abi karşısında hiçbir etkisi yoktu. Ama o sırada aklımdan geçen şey başkaydı : Boss’a gidiş yolu… Tam tamına 12 adet kanser düşmanla dolu, uzun bir yol. Ve bu yoldan geçerken, şu Priest amcayı mutlaka kesmem gerekiyordu çünkü savurma saldırısıyla beni diğer mob’ların kucağına yolluyordu. Her boss’a dönüş seferimde onu kesmeden ilerleyemiyordum ama onu kessem dahi hala zorluklar vardı. Ondan hemen sonra, yol üstündeki geçmem gereken tahta kapıyı tutan, 5 metrelik iki adet zırhlı abiyi, o daracık alanda atlatmam gerekiyordu. İşin kötüsü bu mob’ların animasyon sıfırlanma süreleri nerdeyse yok gibi bir şeydi, dolayısıyla saldırı biter bitmez ikincisini yolluyorlardı. Zaten o gürzlü abilere daha önce kendimin bile bilmediği küfürler etmeye başlamam, nerdeyse yolun en zor kısmını unutmamı sağlayacaktı : Boss’a giden merdiven. Üstünde tam tamına 7 adet düşman bulunan bu acı dolu merdiven, o bahsettiğim tahta kapıyı, “ Umarım açma animasyonu sırasında o gürzü kafama geçirmezler. “ diye dua ederek açtıktan sonra karşıma çıkıyordu. 6 tanesini öyle ya da böyle atlatabiliyordum ama en sonuncusu, tam olarak merdiven sonrası boss’un o beyaz buharlı kapısı ile arasında kalan daracık yolun tam ortasındaydı. 6 adet düşman zaten peşimdeyken bir de bu alan vuran abinin saldırısını dodge’lamam aşırı zordu. Ama elbette ki başarabildiğim anlar oldu, en azından 15 kere denemişsem bunların bi 7-8’inde boss’a ulaşmayı başardım. Peki ne pahasına ? Yol üzerindeki birbirinden zorlu düşmanlardan paçayı zor bela kurtarırken kafa kalmadığından dolayı adam akıllı pattern’ını çözemediğim Ancient Dragon’dan tek yeme pahasına tabii ki. Beyefendinin havalanıp yere ateş püskürttüğü saldırının range’i o kadar fazlaydı ki, son sürat kaçmaya çalışsam dahi hep saldırısından kurtulmaya çok az mesafe kalmışken, püskürttüğü alevinin tam sınırında ölüyordum. Gözlemleyebildiğim kadarıyla boss’un 5-6 tane saldırısı var ama istisnasız her birinden tek yiyordum. Bu durum akşama kadar böyle devam etti, umutsuzluğun ilk kırıntıları doğmaya başlamıştı bile.
GÜN 3

Boss’un kendisinin zor olduğu yetmiyormuş gibi, bir de bu düşmanlarla uğraşmanın eziyeti resmen katlanılamayacak seviyedeydi. Sabahleyin yine bu yollarda ömür çürütürken, bi seferimde yol üstünde her daim kestiğim o Priest’ın artık doğmadığını fark ettim. İlk başta bi “ Yok artık. “ dedim. Bilmeyenler var ise, eğer bir düşmanı Bonfire’dan çıktıktan hemen sonra öldürme işlemini 10 defa tekrarlarsanız bir daha o düşman spawn olmuyor. ( Yani benim durumumda her öldüğümde Bonfire’da doğup, boss yolunda o Priest’ı tam tamına 10 defa kestiğim anlamına geliyor. ). O kadar olmuş muydu cidden ? Ama sonradan oturup düşündüm… Düşündüm, düşündüm… Ve o acı kararı verdim : Alandaki tüm düşmanları artık bir daha doğmayana kadar kesecektim, böylece boss’a olan yolda bir daha sıkıntı yaşamayacaktım. Ama hesaplarıma göre, yol üstündeki düşmanlarının hepsini bir daha doğmayana kadar kesmem için 20 kere tekrarlamam gerekiyordu her şeyi. Ve ben de tam olarak bunu yaptım, yaklaşık 4 saatlik bir uğraş sonunda alanın ilk kısmındaki düşmanların bir daha doğmamasını sağladım. Sıra ikinci kısmındaydı.
Fakat oyun boyunca aklıma takılmış olan bir mevzu aklıma geldi : Pyromency. Ben oyun boyunca sadece belli başlı Pyromency büyülerini toplamayı başarmıştım ama asıl güçlü olanlara hiç girişmemiştim. İnternetteki ufak bir araştırma sonunda, gerekli güce sahip tüm Pyromency büyülerinin yerlerini tespit ettim. Tseldora’dan Iron Keep’e bir dünya yerin altını üstüne getirdikten sonra istediğim büyüleri alıp kullanmaya başladım. Ve Dragon Shrine’ın ikinci kısmındaki düşmanları temizlerken bana baya bi yardımcı oldu bu skill’ler. Ha ona rağmen tüm alanı temizlemem 4 saat sürdü. Toplamda 8 saati bu yolda harcadım anlayacağımız. Ama artık hazırdım, o boss ile nihayet sağlam bir zihin ile kapışacaktım… Ama yarın, malum tüm düşmanları kesene kadar anam ağladı. Ayrıca haritayı 20 defa tekrar etme mevzusu da hiç sandığım gibi gitmedi. En az 30’dan fazla kere tekrar ettim sanırsam.
GÜN 4
Dünkü acı dolu vakitlerden sonra, sıra geldi boss ile kapışmaya. Korkusuzca karşısına dikildim. Göz göze geldik, dedim “ Senin o haramilerin var ya.. “ dedim, “ Eee “ der gibi baktı bana. Bende “Onların” dedim, “hepsini“ dedim, “yemeğimi pişirecek ateşin odunu yaptım.” dedim. “ Yemeği de senden yapacam. “ diyip de boss’un üstüne doğru bi koşuşum var… Bi 15 saniye falan sürdü sanırsam ölmem. Tamam dedim, ilk seferler alışmamız biraz sürer diye devam ettim.
Sefer oldu 4, sefer oldu 8, sefer oldu 12… Yok… yenemiyorum... Ne yaparsam yapayım her saldırısından sürekli tek yiyorum. Hayır canımın %1’i bile kalsa sıkıntı değil, o zaman basarım Estus’u geçerim ama a-ah, her saldırısında tek yiyorum. Farklı şeyler denemeye yeltendim ama…
İşte Human Effigy basıp canımın üstündeki sınırı kaldırdım, olmadı. “ Madem tek yiyorum, o vakit ağırlıklardan kurtulayım. “ diye üstümdeki göğüs zırhını çıkarıp, elime de en yüksek saldırı gücüne sahip olan katana’yı alayım dedim, olmadı. Pyromency büyülerini kullanayım dedim, 20 - 20 vuruyordu en güçlüsü. Elime ateş savunması en yüksek olan, dev gibi bir kalkan aldım ve aslında bu sefer oldu. Yarı çıplak bir halde olmama rağmen kalkan ile o havalanıp yere ateş püskürttüğü saldırısını ilk defa yediğimde kurtuldum ama o dev alan vuran alev saldırısına bir kere yakalandınız mı iki defa hasar yediğiniz için, yine öldüm. En son Pyromency büyülerinden “ Iron Flesh “ i kullanıp, kendimi tamamen buzla kapladım ama onu bile eritti lan. Artık umutsuzluk iyice tavan yaptı. Yediğim saldırıların hiçbirinden canlı çıkamıyordum. Ne kadar dikkatlice oynarsam oynayayım, sıradan bir oyuncuydum sonuçta, Challenger değil. Ama oyun benden resmen bu boss’u “ No Damage “ mantığında geçmemi istiyordu. Oyun içerisindeki en çok alan vuran boss’u yani. Zaten kafayı yedim mi, yemedim mi hala emin değilim. Boss’un ismi “ Ancient Dragon “ ama ben ona “ Ancalagon’un küçük eniştesi “ demeye başladım, gerçi bana yaptığı şerefsizliği Glaurung’a kadar uzanır. Bir de ara sıra boss’a umutsuzca girerken zaman geçsin diye “ Gurbet “ türküsünü söyleyip duruyorum, özellikle nakaratı o kadar manidar ki.
Akşamleyin, bu umutsuz denemelerim sonucunda taktik değiştirip, savumaya değil saldırıya öncelik vereyim dedim ve katana’mı geliştirmek için internette gezinirken Souls oyunlarında hep yapmak istediğim o “ silahlara büyü basma “ olayını gördüm. Ben oyun boyunca Heide Knight Sword kullandım, zaten Lightning değeri yüksek bir kılıçtı, ona elektrik buff’ı vermek güzel olabilirdi, böylece boss’un canını daha güzel eritebilirdim. Önce onun covenant’ını bulup katıldım ama asıl silah güçlendirmesi için “ Sunlight Blade “ adlı bir spell’e ihtiyacım vardı, onu da buldum. Ancak ne yaparsam yapayıp, hangi staff’ı denersem deneyeyim bir türlü Sunlight Blade’i kullanmayı beceremedim. Yarın başarabilirsem, bir de onu deneyeceğim. Gold Pine Resin denen bir item da aynı şeyi yapsa da, benim gibi helalinden STR ve DEX kasmış bir taş fırın Bearer of the Curse'ünü böyle çabucak biten şeyler kesmez. Ama bi yerlerden umut doğdu bak şimdi, yarın Earendil ve Silmaril’i gibi bir olduğum kılıcımı, tıpkı onun gemisi Wingelot'la yaptığı gibi boydan boya küçük eniştenin böğrüne saplayacağım.
GÜN 5: FİNAL
Sapladım.

5 Comments
Heisenberg 6 Jul @ 10:52am 
ancient dragon serttir demişlerdi inanmamıştım ancak 5. giant soul için sabah 5te gözlerimden uyku akarken bilmem kaçıncı deneyişimde keserken anlamıştım bu lavuğa neden zor dendiğini
Cat the Great 21 Jun @ 1:57am 
Hikayeyi soluksuz okudum ve bayıldım adamım. Uğraşlarının sonucunu almana sevindimm.
Croaaw 16 Jun @ 11:19am 
ben daha no man kısmındayım gemiyi nasıl çağırıcagımı çözemedim
WitchBUGS 27 Sep, 2022 @ 5:06am 
helel kardes sana ben bu lavuğu hala öldüremedm
[THC] SanctuS 11 Feb, 2022 @ 10:17pm 
bayağı iyi olmuş eline sağlık :D