3
Products
reviewed
0
Products
in account

Recent reviews by Marlegor Ringstone

Showing 1-3 of 3 entries
5 people found this review helpful
74.7 hrs on record
Kendimi bildim bileli strateji oyunlarına hep uzak ve yabancı kalmışımdır. Benim için fazla kriptik olan, oyundan çok sistem ezberi isteyen yapımlar olarak görmüşümdür hep. O kadar ki bundan önce oynadığım tek strateji oyunu " No Surrender : Battle Of The Bulge " idi. Her ne kadar çocukluğumda önemli bir yere sahip olan o oyunu çok sevsem de, yıllar sonra başka bir strateji oyununa daha katlanamam diye düşünüyordum.
Bunu anlatmamın sebebi ise, bu oyunun tam da benim kafada olanlar için oldukça hazmedici bir deneyim olması diyebilirim. Sıra tabanlı bir strateji oyunu olarak sistemi pek kafa karıştırmıyor ve " ortalama " bir strateji oyununa göre, göz önünde bulundurmanız gereken etmenlerin sayısı da o kadar fazla değil. Keza savaşlar da yine " ortalama " bir strateji oyununa göre daha zor veya çözmesi fazla zaman alan planlama şablonları ile geçirtmiyor tüm zamanınızı.
O yüzden eğer strateji oyunlarına oldukça uzun süredir aşinaysanız ve gerçekten de sağlam strateji oyunları fanatiği iseniz, maalesef bu oyunun sizi tatmin edeceğini pek zannetmiyorum. Alternatiflerine göre çok daha basit bir oyun olabilir sizin için. Ancak eğer benim gibi, strateji oyunları ilginizi çekiyor ama o saatler boyu sürüyormuş gibi gözüken rehber videoları yüzünden bu oyun türü gözünüzü korkutuyor ise, o vakit Age Of Wonders III, sizin için iyi bir başlangıç olabilir. Çünkü basit olsa da türe yeni giren oyuncuları ısındırabilecek ve bir şeyler başarabildiklerini fark ettikleri andaki o zevki tattırabilecek bir deneyim olmuş.
Ben bu oyundan baya bi zevk aldım. Benim gibi yeni yetme strateji sever oyuncular için zevkli ve türe yeni gelen oyuncular için güzel bir giriş kapısı olmuş. Bir başlangıç arıyorsanız, Age Of Wonders III'ü tercih edebilirsiniz.
Posted 1 June, 2021.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
1 person found this review helpful
19.9 hrs on record
Hikayesi şahsen ilk başlarda beni çok içine çekemese de, oyun ilerledikçe yavaş yavaş sizi içine çekmeye başlıyor, finalde ise hoş bir şekilde noktayı koyuyor. Ha oyun, bana kalırsa o kadar da akılda kalıcı karakterlere sahip değil ( Hele şu Outsider'ı hiç anlatmadılar ) ama yaşanan olay zinciri, size bu karakterleri önemsetmeye çalışıyor, diyor ki '' Bu elemanlar, boş beleş NPC'lerden ibaret değiller, onların da senin gibi kafasından büyük elleri var. '' Ama pek de başarılı olmadı benim üstümde, yada ben o sırada YKS puanımı falan düşünüyordum herhalde, bilmiyorum. Neyse, oyunun öyle çok çok başarılı bir hikayeye sahip olduğunu söyleyemem, özellikle kurgu bana çok yavan geldi. Hele ki şu hikayeyi oyun içindeki kitaplarla falan anlatmaya çalışmaları yok mu ?.. Abi yapmayın şu haltı işte, zaten zar zor gelişen o akışkanlığı mahvediyorsunuz. Tiksinme noktasına geldik, Allah aşkına şunu yapmayın artık. Neyse... Ama olay zincirinin yavaş yavaş uzayıp gelişmesi, sizi bir şekilde içine çekmeyi başarıyor, o konuda iyi toparlamışlar yine.

Abilerim ablalarım... Bu oyunun oynanışı muazzam...
Oynadığım ilk gizlilik oyunu değil, ancak ilk FPS - Gizlilik oyunu olması gerçeği ile göz önünde bulundurarak inceleyeceğimden, türevlerinin arasından en iyisi olduğunu kesinlikle söylemem ama yine de en iyilerinden biri olduğunu tahmin edebiliyorum. Ha belki de gerçekten en iyisidir, kim bilir ?..
Oyundaki karakterimiz Corvo, bazı belli başlı süper güçlere sahip olan maskeli bir asker. Oyun boyunca kullandığımız belli başlı silah ve teçhizatlar ile bu süper güçleri harmanlayıp, her türden oynanışa elverişli haritalarda gizli bir şekilde düşmanlarımızı atlatarak hedeflerimize istediğimiz yoldan ulaşabildiğimiz, oldukça eğlenceli ve doyurucu bir oynanışa sahip. Oyunun en büyük başarısı ise bana göre : Özgürlük ve bölüm tasarımları. Dediğim gibi oyunda silah ve teçhizatlar ile süper güçleri harmanlayarak oynadığınızdan dolayı, rakiplere yaklaşma rotanızı veya onu öldürüp öldürmeyeceğinizi dahi kendiniz belirleyebilirsiniz. Oyun size hiçbir şeyi zorla dayatmıyor, serbestsiniz. İsterseniz herkesi öldürerek, isteseniz de kimseyi öldürmeden direkt hedefinize ulaşabilirsiniz. Bu da oyuncuya çok daha geniş ve ferah bi deneyim sağlıyor kesinlikle.
Tabi oynanış ahlakınız ne olursa olsun, Dishonored bir gizlilik oyunu. Oyundaki en basit düşmanlar olan Thug'lar bile sizi indirebilecek güce sahip. Sakın oyunu herkesle göz göre göre dalmaya çalışarak oynamaya çalışmayın, en azından oyunun başında. Özellikle ben başlarda, sırf kılıç düellolarını çok seviyorum diye, 1-2 kere direkt üstlerine yürümeyi denedim, tek bir kişiyi bile almak çok can kaybettirmişti bana, ki bu daha tek bir Thug, çıkan çatışma seslerini duyan diğer Thug'lar da gelince... Aman diyim, gizlilik her daim en büyük dostunuz.
Oynanış mekanikleri temelini, kollara atanan '' şeyler '' oluşturuyor. Oyunun başında verilen kılıç, zaten oyun boyunca her daim sağ elinize atanmış durumda, sol elinize ise silahları, aletleri ve güçleri alıyorsunuz. Bölüm içindeyken açabildiğiniz menü ile sol elinize istediğiniz an istediğiniz silahı, aleti veya gücü değiştirebiliyorsunuz. Seçebileceğiniz 2 silah ( Arbalet ve Tabanca ) ve farklı mermili halleri, 6 güç ( Dark Vision, Blink, Possession, Bend Time, Devouring Swarm, Windblast ), el bombası, hiç kullanmadığımdan adını unuttuğum kapan tarzı bir tuzak ve güçlerinizi geliştirmek için kullandığınız rünler ile Corvo'ya pasif özellikler kazandıran Bone Charm'ları bulmanızı sağlayan, Outsider'ın oyunun başlarında verdiği bir kalp bulunuyor. Ha tabi, sol kola bunlardan sadece birini atayabiliyorsunuz. Yani tabanca ile herhangi bir gücü aynı anda kullanamıyorsunuz, hoş biliyorsunuz ama söylemeden geçmeyeyim dedim. Ayrıca oyun boyunca mesken tuttuğumuz yer olan Hound Pits Hub'daki Piero aracılığıyla, ekipmanlarınızı ara sıra bölüm içerisinden topladığınız blueprint'lerle veya silahlarınızı parayla geliştirebiliyorsunuz. Her zamanki can barınızın yanında yine Bioshock İnfinite'deki Salt barı gibi, bunda da mana barınız var. İkisinde de yemek yerken canınız doluyor, ikisinde de iksir içerek canınızı ve mananızı doldurabiliyorsunuz. İki oyun da birbirine baya benziyor la ? Ha bu rünlerle güçlerin yanında temel özellikleri de güçlendirebiliyorsunuz, o İnfinite'de yoktu bak.
Bu arada şahsen güzel olan bir detaydan daha bahsetmek gerekirse : Oyunda zaten asıl alışılagelmişin dışı olan özelliklerin ne olduğunu farketmişsinizdir : Güçler... Tıpkı Bioshock İnfinite'deki Vigor'lar gibi. Fakat asıl hoşuma giden şey, bunların bir yan özellik olarak değil, gerçekten de oynanışın yapı taşlarından biri olması. Yani çoğu oyunun aksine bu güçlerin, en azından 1-2 tanesi olmadan belli başlı bölümleri geçebilmeniz nerdeyse imkansız olduğundan, bu güçler hiç gereksiz hissettirmiyor ve bölüm sırasında yapabileceğiniz şeyler konusunda sizi düşündürerek oynanışı daha da eğlenceli kılmayı başarıyor. Ayrıca rünler ile daha da geliştirebiliyor ve oyundaki gizliliği istediğiniz gibi yaşayabiliyorsunuz.
Gizlilik açısıdan oyunun en güçlü bir diğer kısmı devreye giriyor : Bölüm dizaynı. Oyunun bölüm tasarımları ve geçen mekanlar incelikle tasarlanmış, düşman dizilimleri incelikle hazırlanmışgitmeniz gereken her noktaya farklı yollarla, farklı şekillerle ulaşabilmenize olanak sağlayacak şekilde dizayn edilmiş. Mekanların her yerinde halat görevi gören zincirler, Possession ile bir farenin veya balığın içine girerek gizli yollara ulaşabileceğiniz kanallar, Rewire Tool ile kendi tarafınıza çekebileceğiniz çeşitli elektrikli kapılar veya kuleler, hatta bazen çevre etkileşimleri... Ayrıca etraftaki nesneleri de kullanabilme de işin içine girince, oyun içindeki mekanlarda gizlilik, tek kelimeyle nefis olmuş, bu konuda oyun beklentilerinizi karşılayacaktır. Ayrıca rünleri ve Bone Charm'ları bulmanın yanında bir de oyunda gizli saklı hazineleri, kasaları bulabiliyor, hatta opsiyonel görevler ile ufak tefek farklı hikayelere sahip karakterler ile karşılaşabiliyorsunuz. Üstelik bu karakterler daha sonraki bölümlerde tekrar karşınıza çıkıyor, yeni yeni gizemlerle. Ha oyunda kasa şifresini çözmek haricinde pek de bulmaca içerikli bir şey yok, yani o amaçla oyunu almanızı istemem. Oyundaki nesneler ise yine düşünülmüş bir şekilde yerleştirilmiş. Bu şekilde oyun, geçtiğiniz mekanı sadece yap-geç mantığı ile bitirmenizi değil, sanki ufak birer açık dünyadaymış gibi her tarafını gezmenizi ve saklı hazineleri bulmanızı teşvik ediyor size. Eğer benim gibi keşif yapmayı çok seviyorsanız, Dishonored size hoş bir alternatif olacaktır.
Son olarak yapay zekaya gelelim. Valla oyundaki her düşmanın yapay zekası, günümüz piyasa oyunlarından bile çok daha güçlü. Özellikle Thug'larla ve diğer askerlerle yapılan kılıç düelloları gerçekten hoşuma gitti. Oyunun sonunda baya bi güçlendiğinizden belki eskisi kadar zorlayıcı gelmeyebilir size ama en azından oyunun başında her attığınız darbenin tutacağının garantisi olmaması, üstüne üstlük düşmanın da karşı hamle yapabileceğinden sizin de onun saldırılarını bloklamanız gerektiği, eğer çok yakınsanız sizi geri itebileceğini, çok uzaktaysanız da tabanca ile sizi haşamat edebileceğini düşündürmesi gerçekten çok hoş. Ama unutmayın, Corvo o kadar da dayanıklı bir karakter değil, o yüzden tavsiyem en azından oyun başında çatışmaya girmemeye bakın.
Şimdi de gelelim ayıla bayıla oynadığım oyunun, bana göre '' - '' yönlerine : Düşman çeşitliği yetersiz, oyunda sadece 1 tane boss var, o da boss muydu emin değilim, ve Bone Charm'ların kullanımının sadece 6 taneyle sınırlı olması, halbuki oyunda birsürü var, şahsen 10 adet slot olsa daha yeterli olurdu. Alet eski olduğu için oyunun teknik detaylarına yorum yapmak istemiyorum, sadece bildiğimiz Bethesda bug'larının bu oyunda o kadar sık olmaması ve FPS'in gayet sabit olmasından mutlu olduğumu söyleyeyim. Yerimiz bittiğinden, buraları böyle kısa kestim, üzgünüm :/ Oynadığım tüm AC'lerden çok daha iyi bir deneyim sunan şiddetle Dishonored'ı tavsiye ederim.
Posted 24 July, 2020.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
1 person found this review helpful
17.1 hrs on record
Hikaye, işleniş olarak, özellikle Elizabeth ile karşılaşmadan önce kendini pek de açıklamıyor. Ancak bunun sebebinin atmosferi ve yaratılan dünyayı daha iyi resmedebilmek için olması olabilir, o da bir ihtimal. Fakat Elizabeth ile karşılaştıktan sonra hikaye toparlanmaya ve kendini daha iyi açıklamaya ( Ki tabi Elizabeth aracılığıyla ) başlıyor, normalde basit diyebileceğiniz ara sahneler ve karakter karşılaşmaları, Elizabeth ile renklenerek bunu size çok da çaktırmamaya çalışıyor, üstüne atmosferin göz alıcı güzelliği ile birleşip de sizi adeta büyülemesi de cabası, tabi... yerseniz... Çok süper bir anlatıma sahip olduğunu kesinlikle söyleyemem ( Özellikle herşeyi şu voxophone'lar ile anlatmaya çalışmaları, bildiğiniz anlatımı baltalıyor, savaş sırasında bile oynatabildiğinizden, gerçeklik denen şey yok oluyor. ) fakat, 2. yarısında yavaş yavaş toparlanmaya başlayıp, sonunda ağızları açık bırakacak bir final ile kapanıyor oyun. Tek diyebileceğim şey şu : Eğer Elizabeth gibi, harika bir karakter gelişimine sahip, oyun dünyasındaki pek çok yardımcı karakterin aksine gerçekten de her daim yanınızda olan, savaşta olsun, nesne arayışında olsun size olabildiğince yardım eden, ortama ve duruma uyum sağlayan ve yanınızda olmayınca gerçekten de sizi yalnız hissettiren, resmen nefes alan bu karaktere bağlanır, eşi benzerine pek de rastlayamayacağınız, oyundaki her şeyden nefret ediyor olsaydınız bile, bu kısmına '' - '' veremeyeceğiniz, Columbia şehrinin muazzam atmosferine kendinizi kaptırır ve bunlar hikaye boyunca zevk almayı başarabilirseniz, bence sizi gerçekten de çok güzel ve çok ilginç bir final bekliyor.

Oynanışta ise genel olarak normal. Ki bu kadar değişik bir dünyaya ev sahipliği yapan bu oyunun oynanışının bu kadar normal olması az biraz hayal kırıklığı yaşatmıyor değil. Oyun bir FPS, tıpkı kendinden önceki iki oyun gibi. Aim hissi iyi, silah sesleri akıcı vs... Vuruş hissiyatı bazı silahlarda çok iyi, bazı silahlarda ise daha zayıf. İşin can sıkıcı yanı, bu vuruş hissiyatı güçlü olan silahlar, zayıf olan silahlara göre çok daha fazla hasar veriyor ve bu da oyunun silah çeşitliliğinin önemini yok saymanıza neden oluyor. Sonradan kırmızı slot'lu, diğerlerinden daha güçlü silahlar da elde edebiliyorsunuz, gerçi ben oyun boyunca Hand Cannon ve Volley Gun kullandığım için bu kırmızı silahların ne kadar güçlü olup olmadığını bilmiyorum, o yüzden onlar hakkında yorum yapmam saçma olur ( Bu arada Hand Cannon ile headshot atmak muazzam bir hissiyat, demedi demeyin :d ) Oyun boyunca yanınızda 2 silah taşıyabiliyorsunuz, yani size tavsiyem silahlar arasında bir seçim yapıp, oyun boyunca onu kullanıp, geliştirmek. Onun dışında bir de Skyhook var, Skyline üzerinde gezmek ve yakın dövüşte kullanmak için. Skyline'da normal geziyorsunuz Skyhook ile ama yakın dövüşte kullanırken, özellikle oyun başlarında merminiz yokken işe yarıyor ancak oyun sonunda gelen zırhlı abilerimize pek işlemiyor kendileri, en azından kendisini hiç geliştirmediyseniz belki, bilmiyorum.
Şimdi gelelim bu oyunun sıradan bir FPS olmaması için eklenen özelliklere : Vigor'lar. Önceki oyunları oynamadığım için bu özelliğin önceki ismini bilmiyorum ama bu Vigor'ların Bioshock serisi için bir yenilik olmadığını biliyorum. Vigor'lar oyun boyunca içtiğimiz, değişik şişelerden elde ettiğimiz özel güçler. Toplamda 8 tane var ve her biri birbirinden farklı. Bu Vigor'ları kullanmak için sol altta bulunan '' Salt '' barından belli bir miktar harcamak gerekli. Eğer şarj ederseniz yere tuzak olarak da kullanabiliyorsunuz. Oyun sonundaki bazı özel düşmanlara karşı kullanmak işe yarıyor ama onun haricinde, maalesef bu Vigor'ların da bazıları diğerlerinden üstün. Oyun boyunca yanınızda sadece Posession Vigor'u olması yeter diyebilirim, belki benim gibi arada Shock Jockey kullanan da vardır. Savaşta yalnızca iki Vigor kullanabiliyorsunuz ama isterseniz menüsünü açıp istediğinizi seçebilirsiniz. Oynanışın temel sıkıntısını da bu Vigor'lar oluşturuyor, çünkü oyun çoğu yerdei sizden bu Vigor'ları kullanmanızı istese de açıkcası bunun çok da bi önemi yok. Bu Vigor'lardan bazıları gerçekten gerekli değiller, onlar olmadan da oyunu normal bir FPS oynar gibi bitirmeniz mümkün. Keşke bu diğer Vigor'lar biraz daha etkili olsalardı da oyunun neden bas bas bağırarak bu Vigor'ları kulllanmamızı istediğini anlayabilseydik. Onun haricinde de İnfusion gibi, Gear gibi değişik özellikler de var karakterinize alabileceğiniz. Gear'lardan da yine bazıları gerçekten işe yaradığını beili ediyor ama bazılarında ise o farkı alamıyorsunuz gibi geldi bana. Bir de silahlarınızı geliştirmekte ve cephaneniz ile canınızı ve Salt barınızı tamamlamakta kullanabileceğiniz '' otomatlar '' da mevcut, ayrıca Vigor'larınızı da geliştirebiliyorsunuz. İşin tuhafı, oyun nedense hep belli başlı silahların mermilerini veriyormuş gibi geliyordu bana, oyunun sonlarına doğru mermi kıtlığı yaşadığım pek çok an oldu. Ha yeri geldiğinde bir süreliğine yerden bir sniper alıp, düşmanları indirdikten sonra tekrar bıraktığınız silahı alıp, sniper'ı bırakmanız da şiddetle tavsiye olunur, yani sırf tüm upgrade'lerini yaptığınız silah güçlü diye taa 50 km uzağınızdaki adamı vurmaya çalışmaya gerek yok.
Elizabeth'i de unutmamak lazım, savaş sırasında ettiği yardımların sayısı yadsınamaz. Sizin için cephane topluyor, can paketi atıyor, Salt şişeleri buluyor, hatta biraz para kaybı bedeliyle sizi tam ölmüşken yeniden diriltebiliyor. Ama en havalısı, oyunun 2. yarısı civarında, artık savaş alanına '' Tear '' adı verilen zaman yırtılmaları veya boşlukları veya her ne ise, onun sayesinde savaş alanına belli başlı nesneler çağırabiliyor. Sağlık paketi, Skyhook ile tutunma noktaları, silah cephaneleri hatta sizin tarafınızda olan taretler... Ha, artık işleri o kadar kolay hale getirmek istemedikleri için olsa gerek, bu Tear'lardan aynı anda sadece bir tane çağırabiliyorsunuz ama savaş alanında hızlıca bir Tear'dan başka Tear'a geçebiliyorsunuz. Bu arada oyunu Medium'da oynarsanız, az biraz dikkat ile hemen hemen tüm savaşları atlatabiliyorsunuz. Tabi oyunun sonuna doğru Patriot'lar, Fireman'ler ve Allah'ın belaları Handyman'lar savaş alalında cirit atmaya başlayınca, o zaman biraz daha dikkatli olmanız hayrınıza, belki de oyun boyunca çok da fazla kullanmadığınız o Vigor'ları deneyin derim. Ama dediğim gibi dikkatli olursanız eğer, oyunda ölmeniz çok ama çok zor. Oyun sizi bildiğiniz can tamlama item'larına boğuyor, olmadı savaş alanında canınız düşerse Elizabeth size, belirli aralıklarla can paketi bulup atıyor. Bu olay pek de hoşuma gitmedi açıkcası, oyunun sonları haricinde hemen hemen her savaşa elimi kolumu sallaya sallaya girdim, yine aynı rahatlıkla çıktım, hiç zorlayıcı ve heyecanlı bir tarafı olmadığından, kendimi hikayeye verdim ve neyse ki orada da aradığımı fazlasıyla buldum. Düşman yapay zekası da şahsen sizi öldürmek için her şeyi yapıyor, Skyline'da bile peşinizi bırakmıyor adamlar. Şahsen ben çoğu oyunun aksine bu yapay zekayı beğendim. Ama boss savaşları konusunda, hiç kendimi kasmayacağım, nerdeyse hiç birşey sunmuyor. Miini boss savaşları dedikleri şeyler ise oyunda daha sonradan onlarcasını keseceğiniz düşman tiplerinden ibaret. Herhalde oyundaki tek boss savaşı, '' Şuan ismini vermemin spoiler olacağını düşündüğüm kişi '' nin hayaleti ile olan savaş ve nasıl bir dizayn seçimi bu bilmiyorum ama 5 dk sonra boss'u bir daha kesiyorsunuz. Dalga geçmiyorum, harbiden öyle. Bu gerçekten kötü işte. Daha anlatacak birkaç şey daha var, mesela Armor'dan falan bahsetmedim ama bunlar şuanlık oynanış için yeterli.

Oyun gayet çizgisel bir şekilde ilerliyor ama bölgeler birbirleriyle bağlantılı. Gördüğünüz adaların hepsine gidemiyorsunuz ama adalar özenle inşa edilmiş. Eğer benim gibi etrafı didik didik etmeyi seviyorsanız, nesne araştırmaktan yorulabilirsiniz. Ha bu arada gördüğünüz lockpick'leri hemen kapın. Elizabeth'i de arada dinlemeyi unutmayın, genelde lockpick'lerin yerini bulduğu an söylüyor size. ( Grafikler hoş, bu oyun alın, yer kalmadı :D )
Posted 3 July, 2020.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
Showing 1-3 of 3 entries