Instalează Steam
conectare
|
limbă
简体中文 (chineză simplificată)
繁體中文 (chineză tradițională)
日本語 (japoneză)
한국어 (coreeană)
ไทย (thailandeză)
български (bulgară)
Čeština (cehă)
Dansk (daneză)
Deutsch (germană)
English (engleză)
Español - España (spaniolă - Spania)
Español - Latinoamérica (spaniolă - America Latină)
Ελληνικά (greacă)
Français (franceză)
Italiano (italiană)
Bahasa Indonesia (indoneziană)
Magyar (maghiară)
Nederlands (neerlandeză)
Norsk (norvegiană)
Polski (poloneză)
Português (portugheză - Portugalia)
Português - Brasil (portugheză - Brazilia)
Русский (rusă)
Suomi (finlandeză)
Svenska (suedeză)
Türkçe (turcă)
Tiếng Việt (vietnameză)
Українська (ucraineană)
Raportează o problemă de traducere
Edison ölüm döşeğinde... Yatağın başındaki en baba profesörler meraktan inim inim inliyomuş. Sonunda biri dayanamayıp ağzındaki baklayı çıkarmış: “Yahu Edison, bak ölüyosun. Tanrı aşkına söyle. Nasıl buldun bu elektriği, ampulu?” Mucit baba zaten son nefesini vermek üzereymiş, “Bu zamana kadar sakladım da n’oldu? Şunlara söyleyim de gider ayak bi hayır olsun” diye düşünmüş. Hafifçe doğrulmuş, “Bakın” demiş, heepsi, o koca koca bilimadamları, Aynştayn, Madam Küri, Pastör mastör pür dikkat kulaklarını dikmiş. Edison son bi gayretle kapıya doğru uzatmış parmağını, “Şu içerki odada bi kasa var. Anahtarı da çalışma masamın ikinci çekmecesinde. Ben öldükten sonra açın bakın, sorunuzun cevabı o kasada gizli.”
Neyse abicim, Edison beş dak’ka sonra hakkın rahmetine kavuşmuş.
╭ᑎ╮ ╭ᑎ╮ ╭ᑎ╮ ╭ᑎ╮