Install Steam
login
|
language
简体中文 (Simplified Chinese)
繁體中文 (Traditional Chinese)
日本語 (Japanese)
한국어 (Korean)
ไทย (Thai)
Български (Bulgarian)
Čeština (Czech)
Dansk (Danish)
Deutsch (German)
Español - España (Spanish - Spain)
Español - Latinoamérica (Spanish - Latin America)
Ελληνικά (Greek)
Français (French)
Italiano (Italian)
Bahasa Indonesia (Indonesian)
Magyar (Hungarian)
Nederlands (Dutch)
Norsk (Norwegian)
Polski (Polish)
Português (Portuguese - Portugal)
Português - Brasil (Portuguese - Brazil)
Română (Romanian)
Русский (Russian)
Suomi (Finnish)
Svenska (Swedish)
Türkçe (Turkish)
Tiếng Việt (Vietnamese)
Українська (Ukrainian)
Report a translation problem
Günlerden bir gün Nasrettin Hoca eline yoğurt mayası bakracını alıp göle doğru yola koyulmuş.
Gölün etrafında piknik yapan köylüler Hoca’ya dikkat kesilmişler.
Hoca Nasrettin başlamış yoğurt mayasını göle kaşık, kaşık çalmaya:
Köyüler şaşkınlıkla izlerken, içlerinden biri Hoca’nın yanına varmış.
– Hayırdır Hocam? Ne yapıyorsun böyle? diye sormuş.
– Göle yoğurt mayası çalıyorum, demiş.
– İlahi, hocam, hiç göle maya çalmakla göl maya tutar mı?
– Hoca Nasrettin O nüktedan cevaplarından birini daha vermiş;
– Ya tutarsa…
Nasrettin Hoca, bu davranışıyla yaşadığı toplumda olmadık işlerle uğraşan, boş hevesler peşinde koşan kişilere ders vermek istemiştir.